Türkiye’de seçmenlerin yaklaşık yüzde 65’i 50 yaş altı!
Siyasal iletişim kampanyaları Türkiye seçmeni üzerinde minimum etki yaratıyor!
Bayrak, afiş, broşür gibi basılı materyallerin seçim kampanyalarında kullanımının geleneksel olarak geçmişten bugüne varlığını sürdürdüğünü dile getiren uzmanlar, 31 Mart seçimlerinde de yine afiş ve broşür gibi materyallerin seçmen kitlenin aklında kalıcı olmak için kullanıldığını söylüyor. Seçim kampanyalarının artık dijital pazarlama ve iletişim stratejilerine yönelmesi gerektiğini vurgulayan Doç. Dr. Gül Esra Atalay, “Türkiye’de seçmenlerin yaklaşık yüzde 65’i 50 yaş altı. En kalabalık seçmen grubunu ise 18-24 yaş arasındaki bireyler oluşturuyor. Böyle bir hedef kitle göz önünde bulundurulduğunda sokakları caddeleri afişlerle, yerlere fırlatılacak broşürlerle doldurmak anlamlı olmadığı gibi, çevre kirliliğine de sebebiyet veriyor.” dedi.
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölüm Başkanı Doç. Dr. Gül Esra Atalay, 31 Mart yerel seçimleri için özellikle bayrak, broşür, afiş gibi sarf malzemelerin yoğun kullanılmasını ve kampanyalara etkisini değerlendirdi.
“Broşür ve afişler seçmen kitlenin aklında kalıcı olmak için kullanılıyor”
Basılı materyallerin seçim kampanyalarında kullanımının geleneksel olarak geçmişten bugüne varlığını sürdürdüğünü dile getiren Doç. Dr. Gül Esra Atalay, “Parti yetkilileri ve kampanya yöneticileri bu materyallerin hala etkili olduğunu düşünüyorlar ki 31 Mart seçimlerinde de yine sokakları, caddeleri kaplayan afişler, pankartlar ve broşürlere şahit olduk. Partiler ve adaylar bu malzemeleri varlık göstermek, ‘Ben de varım’ demek ya da seçmen kitlenin aklında kalıcı olmak için kullanıyorlar. Seçim dönemlerinde yolda yürürken bazen parti broşürlerinin neredeyse zorla elimize tutuşturulduğu oluyor. Bir bakıma aday ya da siyasal parti zorla, dayatmayla seçmenin zihninde yer edinmeye çalışıyor.” dedi.
Seçim kampanyalarında dijital pazarlama ve iletişim stratejileri…
Siyasal partiler ve adayların bazı seçmen gruplarının internete erişimleri olmadığını ya da dijital materyalleri kullanmayı tercih etmeyeceklerini düşünerek toplumun her kesimine ulaşabilmek için de hala broşür, afiş gibi malzemeleri kullanmaya devam ettiğini kaydeden Doç. Dr. Gül Esra Atalay, “Özellikle yüz yüze etkileşimin yoğun olarak yaşandığı mitinglerde broşürler seçmenlere dağıtılmak üzere hazırlanıyor. Ancak, dijital iletişim araçlarının artan popülaritesi ve etkinliği göz önüne alındığında, seçim kampanyalarının artık dijital pazarlama ve iletişim stratejilerine yönelmesi gerekiyor.” diye bilgi verdi.
Masrafa da gerek yok çevreyi kirletmeye de…
Siyasal iletişim kampanyalarının her şeyden önce hedef kitleyi göz önünde bulundurarak oluşturulduğunu ifade eden Doç. Dr. Gül Esra Atalay, “Eğer hedef kitleniz, yani seçmenleriniz televizyon, internet gibi mecralardan sizin kampanyanıza yeterince ulaşamayacak bir kitleyse, örneğin çoğunlukla yaşlı ya da eğitim seviyesi düşükse o zaman basılı materyalleri kullanmak bir zaruret olabilir. Fakat Türkiye için bunu söyleyemeyiz. Türkiye’de seçmenlerin yaklaşık yüzde 65’i 50 yaş altı. En kalabalık seçmen grubunu ise 18-24 yaş arasındaki bireyler oluşturuyor. Böyle bir hedef kitle göz önünde bulundurulduğunda sokakları caddeleri afişlerle, yerlere fırlatılacak broşürlerle doldurmak anlamlı olmadığı gibi, çevre kirliliğine de sebebiyet veriyor. Ayrıca bu alanda yapılan araştırmalar siyasal iletişim kampanyalarının Türkiye seçmeni üzerinde minimum etki yarattığını, oy verme davranışında bambaşka faktörlerin rol oynadığını gösteriyor. Hal böyleyken masrafa da gerek yok, çevreyi kirletmeye de...” dedi.
Görüntü ve çevre kirliliğine neden oluyor
Seçim öncesi kullanılan afiş, bayrak ve broşürler hem görüntü kirliliğine hem de yerlere saçıldığı için çevre kirliliğine neden olduğunu belirten Doç. Dr. Gül Esra Atalay, afiş, bayrak, pankart ve broşür gibi seçim malzemeleri genellikle kağıt ya da plastik kullanılarak üretildiğini, bu açıdan da doğanın tahrip edildiğini söyledi.
Seçim sonrasında basılı broşürlerin büyük bir kısmının atık haline geldiğini de dile getiren Doç. Dr. Gül Esra Atalay, “Geri dönüşüm tesislerine ulaşmayan veya uygun şekilde geri dönüştürülemeyen broşürler, çöp depolarına veya çevreye atık olarak bırakılıyor.” dedi.
Dijitalleşen dünyada hala eski nesil kampanyaların yapılması doğru mu?
Dijitalleşme ve mobil teknolojilerin topluma derinden nüfuz ettiğini kaydeden Doç. Dr. Gül Esra Atalay, “Kimsenin başını elindeki telefondan kaldırmadığı bir dönemdeyiz. Böyle bir durumda sokakları afişlerle doldurmanın insanların eline broşür sıkıştırmanın gerçekten bir anlamı kalmadı. Bunun yerine dijital mecralarda, seçmen kitlenin ilgisini çekebilecek, yaratıcı, sıra dışı içeriklere ağırlık verilmeli, sosyal medyanın yarattığı kültür dikkate alınarak, siyasal iletişim kampanyaları bu kültüre uyarlanmalı. Siyasal iletişim kampanyalarını yürüten ekiplerde mutlaka gençlere ve onların bakış açılarına yer verilmeli.” şeklinde görüşlerini dile getirdi.
Çevreci bir kampanya nasıl olmalı?
Geleneksel broşürler ve afişler yerine dijital pazarlama ve iletişim stratejilerine odaklanılabileceğini vurgulayan Doç. Dr. Gül Esra Atalay, sözlerini şöyle tamamladı:
“Sosyal medya platformları, web siteleri, e-posta bültenleri ve mobil uygulamalar gibi dijital kanallar aracılığıyla seçmenlere ulaşılabilir. Eğer materyal kullanımı kaçınılmazsa, geri dönüştürülebilir veya geri dönüştürülmüş malzemelerden yapılmış ürünler tercih edilebilir.
Diğer yandan da seçmene çevreci mesajlar vermek ve bir farkındalık yaratmak da kampanyaların bir parçası olmalı. Yerel çevre konuları hakkında çevrimiçi tartışmalar ve seminerler düzenleyerek seçmenler bilgilendirilebilir. Seçmenler ağaç dikme kampanyalarına veya çevre temalı eğitim programlarına dahil edilerek doğrudan toplumla etkileşim sağlanabilir. Çevre konularında bilgilendirici ve etkileyici dijital içerikler üretilebilir. Çevre dostu politikaların önemini vurgulayan etkili bir söylem ve mesajlaşma stratejisi geliştirilebilir.”
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı